Halk Otobüsü Terörü mağdurlarının dikkatine!
Bundan tam 5 yıl 2 gün önce, 1 Şubat 2011 tarihinde sevgili babamı toprağa verdim. Her sabah olduğu gibi sıcak ekmek almaya fırına gitmiş, karşıdan karşıya geçerken bir halk otobüsünün kendisine çarpması sonucu beyin kanaması geçirmiş, bir süre hastanede yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşamını yitirmişti.
Onun vefatı, zaten uzunca bir süredir kanserle boğuşan annemi derinden yaralamış, hastalığının seyrini hızlandırmıştı. Ne yazık ki, canım annemi de geçtiğimiz yaz sonsuz yolculuğuna uğurladık.
Hani, “kaza” diyorlar ya… Bunun adı “kaza” filan değildi. Bu resmen, bilinçli olarak adam öldürmekti. Yani “cinayet”…
Birincisi, Halk Otobüsü şoförünün ehliyeti yoktu. Çünkü alkol veya uyuşturucu kullandığı için ehliyetine iki yıllığına el konulmuştu. Bu da şu anlama geliyordu. Alkol veya uyuşturucu etkisi altında bir değil, iki defa yakalanmıştı. Bir de yakalanmadığı günleri düşünün…
İkincisi, yalnızca gidiş-gelişin olduğu bir yolda, trafik sıkıştığı için sollama yaparak ters yöne girmiş ve bu ters yönde hız yapmıştı. Dolayısıyla karşıdan karşıya geçen sevgili babacığım trafiğin ters yönünden gelen bu “mavi ejderha” ve ehliyetsiz şoförünü fark edememişti.
Tüm bunlara rağmen, babacığıma da kusur bulunmuştu. Daha dikkatli olmalıymış rapora göre… Siz de dikkatli olun… Aramızda ehliyetsiz halk otobüsü şoförleri var. Trafik sağdan gider ama onlar, soldan da gelebilir… Siz yine de dikkatli olun!
Avukatımız Süleyman Akbay’la otobüs şoförü ve sahibinin yanı sıra, İETT’yi de dava etmemiz gerektiğini konuşmuştuk. Halk otobüsü şoförlerinin kravat takıp takmamasına bile karışan İETT, bu otobüsler kaza yaptığında “Onlar özel mülkiyet, ben karışmam…” diyerek işin içinden sıyrılıyordu bugüne kadar.
Yani, bu otobüsler hem kamu görevi görüyor, hem de kamunun sorumluluğu altında sayılmıyordu. Düşünsenize ehliyeti iki yıllığına alınmış bir şoför, elini kolunu sallaya sallaya direksiyon başına geçebiliyor ve trafikte insan öldürebiliyordu.
Nitekim, ilk davada İETT de davalılar arasında olmasına rağmen, mahkeme iddiamızı reddetti. Zaten İETT avukatı da, “Boşu boşuna bize dava açtınız…” diyordu gevrek gevrek…
Ancak dava sonuçlandıktan sonra, hem karşı taraf, hem de biz temyize gittik ve Yargıtay kararını verdi: “İETT de halk otobüslerini denetlemelidir. Bu nedenle müteselsilen sorumludur.” dedi.
Bir yerlerde, adalet, yani vicdan hala vardı demek… Şu dünya da o insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor. Bir davaya dosyadaki isimler olarak değil de, bu benim başıma gelse ne yapardım diye bakmak… Adalet de bu değil mi?
Yargıtay’ın bu kararı önemli bir emsal teşkil ediyor. Halk Otobüsü terörü nedeniyle yaşamını kaybedenlerin yakınları, yaralanan veya sakatlananlar, kısacası acı yaşayanlar artık ellerini İETT’nin de yakasına yapıştırabilecekler… Belki bu nedenle İETT, kamu hizmeti yapan Halk Otobüsleri işletmesini çok daha yakından ve ciddi olarak denetleyecek, olası cinayet-kazaların ve acıların önüne geçecek.
Asıl çok daha acı olan, ülkemizde sevgili medyamızın bu ve buna benzer cinayet-kazalara gösterdiği ilgi… Babacığım bir yönetmenin babası olsaydı, belki bu konu medyada daha fazla gündeme gelirdi. Ama biz, sıradan ölümlüleriz… Sesimiz çok fazla duyulmaz bizim…
Babam, garip anam… Yattığınız yerde rahat uyuyun…
Not: Sesimin çıkabildiği tek köşe burası.. Bu nedenle anne ve babamın hatırına buraya yazdım hissettiklerimi. Benden teknoloji içerikli yazılar bekleyen dostlarım kusura bakmasınlar ne olur…